Çalışma Saatlerimiz: Pts - Cts - 09:00 - 18:00, Pazar Günleri Kapalı
0212 231 00 00
Blog

ANTI- AGING YAŞLANMA

ANTI- AGING YAŞLANMA

Yaşlanma
Genç görünmek ve genç bir görünüm sağlamak günümüz toplumunun “mantra” sıdır ve gençliğin anlamı sağlıklı bir yaşam biçimi, sağlıklı bir diyet ve sağlıklı bakılan cilttir.

Çevresel ve diğer dış etkilerle ve aslında kullandığımız cilt bakım ürünlerimizle de ortaya çıkan cilt yaşlanması, doğal genetik yaşlanma sürecimizden çok daha fazla etkilidir. 
Erken cilt yaşlanmasının  bazı önemli nedenleri arasında güneşe korumasız olarak aşırı maruz kalma, solaryuma çok girmek, sigara, kötü yemek alışkanlığı, hormonal dengesizlik, stres ve paraben (kimyasal koruyucular) ile diğer gereksiz ve zararlı bileşenleri içeren cilt bakım ürünleri vardır.

Günümüzde insan vücudu ile cildinin karmaşıklığı ve bunların fonksiyonları bilinmektedir, ayrıca beslenme alışkanlığı ile kozmetik ürünlerin etkileri ve tedavi metotları da artık ölçülebiliyor ve bu ölçümler de artık daha doğru. Bilim ve Dermatoloji uzun bir yol kat etmişlerdir. Bilimsel araştırma 
yaşlanma sürecini daha doğru olarak ölçebiliyor ve daha bir açıklıkla neden ve nasıl yaşlandığımızı söyleyebiliyor, daha da önemlisi cildin yaşlanma sürecini nasıl yavaşlatabileceğimizi ve çekici daha genç bir cilt görünümüne nasıl sahip olabileceğimizi de söyleyebiliyor.

Serbest Radikaller
Serbest radikaller teorisi en geniş çapta kabul gören yaşlanma teorisidir ve aslında çoğu akut ve kronik hastalığın da kökenidir bunlar. Hücresel seviyede, ciddi hasarın sorumlularıdırlar. Serbest radikaller, iki elektronlarını kaybeden atomlar ya da moleküllerdir. Bir molekül ya da atom elektronlarından birini kaybedince yakın çevresinden hemen bir molekül almaya çalışacaktır. Eğer serbest radikal yanındakinden bir molekül alırsa yanındaki de diğer yanındakinden bir tane alacak ve bu böyle devam edecektir. İşte bu yüzden tamamlanmaya çalışan bir moleküller tepki zincirine sahibiz ve bu zincir arkasında büyük hasar bırakıyor. Serbest radikaller genellikle Oksijenden türerler. Elbette hayatta kalabilmek ve yeni hücreler inşa etmek için oksijene ihtiyaç duyarız; oksijen soluduğumuz havanın bir parçasıdır ve aldığımız yiyeceği enerjiye dönüştürmemizi de sağlar. Bu aynı oksijen bir elektronu gevşettiğinde ve onu bir serbest radikale dönüştürdüğünde tehlikeli olur.

Antioksidanlar
Oksijen zengini bir ortamda yaşıyoruz; şanslıyız ki doğanın serbest radikallere karşı kurulu bir savunma mekanizması vardır. Bu savunma sistemlerinin adları 
antioksidandır. Bunlar vücudu dengesiz oksijen biçimlerinin uğrattığı zararlara karşı korurlar. E vitamin beta-karoten gibi birçok antioksidan ile aşina olma ihtimaliniz yüksektir. Bunlar günlük yemeklerimizden aldığımız şeylerdir. Vücudumuz kendi antioksidan sistemini yaratır. Bunların bazıları enzim sistemleri, bazıları ise amino asitlerdir. Amino asitler aynı zamanda hücrelerin antioksidan durumlarını da kontrol ederler. Hücre zarı, molekül bakımından yoğun bir yer olduğundan yüksek konsantrasyonda zarara karşı hassas materyale sahiptir.

Bu zarın düzgün işleyebilmesi için akışkan kalması gerekir. Biz yaşlandıkça bu zar sertleşir ve akışkanlığını kaybeder. Bu zar gittikçe esnekliğini kaybettiğinde besin öğeleri hücrenin içine giremez, artık ürünler de hücre dışına etkili biçimde atılamaz. Bu atıklar birikirler ve enzimlerimizin yavaşlamalarına eden olurlar, sağlıklı genç bir cilt için çeşitli hücre fonksiyonları yerlerine getirilemezler. Hücre akışkanlığını kaybettiğinde 
hormonlar için alıcı bölgeler işleyemez, böylece de yaşlanma süreci hızlanır.

Serbest radikalleri hücreye zarar vermeden önce ortadan kaldırabilmek için antioksidanlara ihtiyacımız var. Antioksidanların toksin içerikli olmaları gerekir, aksi takdirde deriye zarar verirler, antioksidanların korumanın gerekli olduğu alana ulaşmaları lazım. (
Lipozomlar yoluyla). Güneşe maruz kalma yoluyla serbest radikaller üretildiğinde, bunlar hücre zarındaki fosfolipidlerin toksinlere ayrılmalarına neden olurlar. Oksidize olmuş yağlar daha çok serbest radikal üretirler, bunlar da hücrenin içinin ve DNA’nın zarar görmesine neden olurlar.

Şeker
Kan akışımızdaki yüksek oranda şeker, vücudumuzda bir dizi kimyasal reaksiyona neden olur. Serbest radikaller üreten demir ve bakır gibi vücudumuzdaki mineralleri etkilerler. Bu serbest radikaller 
hücre zarımıza saldırırlar ve yaşlanma sürecini daha da hızlandırırlar. Şeker molekülleri, sizin Kolajen liflerinize saldırdıklarında biz dizi doğal kimyasal reaksiyonu tetiklerler. Bu reaksiyonlar, birbirine bağlı kolajen molekülleri arasında yavaş ve geri dönüşü olmayan çapraz bağlar şeklinde birikirler ve çapraz bağlanma elastikliğin kaybına ve deri üzerinde çizgilere ve kırışıklıklara neden olur.
Şeker ve kolajen arasındaki bağlantı yine daha fazla serbest radikal üretilmesini sağlar. Bu da daha fazla kolajen lifi yıkımına ve ciltte daha fazla sıkılık kaybına yol açar.

\"Banner5\" 

Yaşlanma Sürecini Yavaşlatma
Yaşlanma sürecini yavaşlattığımızdan emin olmak için almamız gereken kararlar şunlardır:

·   Vücudumuzu serbest radikallere karşı korumalıyız. (Korumasız güneşe maruz kalmaya vurgu yaparak)

·   Kimyasal koruyucular, kimyasal losyonlar, renklendiriciler ve koku vericilerden arındırılmış cilt bakımı ürünleri kullanmalıyız. Çünkü bunlar hücre zarımıza zarar verirler ve yaşlanma sürecini tetiklerler.

·   Beslenmeye, sağlıklı yemeğe odaklanmalıyız.

·   Günlük yaşamımızda stresle nasıl baş edeceğimizi öğrenmeliyiz (Yoga, meditasyon)
Hayata karşı tavrımıza ve duygusal eğilimlerimize yeniden bakmalıyız.

·   İç güçlerimizi inşa etmeli ve içimizdeki sükûnetli yeri bulmalıyız.

Harika cildi sadece genetiğimiz belirlemez. Evet, genetik önemli bir bölümünü oluşturur fakat kalan kısım ne yediğimiz, hayatımızı nasıl yaşadığımız ve cildimiz için hangi ürünleri kullandığımızla belirlenir.

Antioksidan olarak ek faydalı seçenekler

·   Avokado

·   Dolma biber

·   Yemişler

·   Kantalup ve Tatlı Kavun

·   Papayalar

·   Yaban mersini, çilek, ahududu, siyah ve kırmızı frank üzümü

·   Ispanak, lahana ve brokoli gibi koyu yeşil sebzeler

·   Domatesler

·   Turunçgiller

Proteinler
Protein eksikliği hemen belli olur, böyle zamanlarda hatlar daha yumuşak ve daha zor tanımlı olurlar. Yeterli derecede proteine ulaşamazsanız vücut kendinden beslenmeye zorlanır, bu da doku ve kas yıkımı ile deride gevşek bir görünüme yol açar. Protein, hücre onarımı için çok önemlidir. Hücrelerimizin yapı taşları amino asitlerden oluşurlar. Protein sindirildikçe amino asitlere ayrışır. Bunlar da hücre tarafında kendini onarmasında kullanılır. Kaslarımız, organlarımız, kemiklerimiz, kıkırdak ve derimiz hepsi proteinlerden oluşmuşlardır. Vücudumuzu hastalıklardan koruyan antikorlar da proteinlerden oluşmuşlardır. Yaşamla ilgili bu basit gerçek, bir sonraki öğününüzden başlamak üzere hayata bakış açınızı değiştirebilir. Hücreniz gerekli bütün amino asitlerin tam mevcudiyetine sahip değilse hücresel onarım sadece yarım kalmamış olacak aynı zamanda da normalde olması gerektiğinden daha yavaş olacak. Araştırmalar göstermiştir ki kadınlar günde en az 65 gram proteine ihtiyaç duyarlar. Şu kilit noktayı aklınızdan çıkarmayın: vücudumuzda protein depolayamayız. Sıkı, havalı bir yüz ile vücuda sahip olmak istiyorsanız, bedeninize günlük olarak taze yüksek kaliteli protein tedariği sağlamalısınız. Bir vejetaryen olarak siz mercimek, bezelye gibi protein kaynağı baklagillerden faydalanmalısınız. Aksi takdirde tavuk, deniz mahsulleri, morina, dil balığı ve yumurta akı gibi ürünler protein kaynağı olarak önerilebilir.
Vücut yaşam ve gençlik için gerekli 22 amino asitin 12’sini üretebildiğinden kalan 9 taneyi doğru yiyeceklerle almamız gereklidir.

Zeytin Yağının Mucizesi
Saf zeytinyağı mevcut en güçlü yaşlanma karşıtı yiyeceklerden biridir. Daha açık düşün, daha genç görünecek, aktif olacak ve ömrünüzü uzatacaksınız eğer günlük olarak daha fazla saf zeytinyağını yaşamınıza sokarsanız. Tekli doymamış yağlar arasında en yüksek yüzdeliğe sahip yağdır. Saf zeytinyağı LDL kolesterol seviyelerini (zarar veren kolesterol) azaltır ve HDL kolesterol (faydalı kolesterol) seviyelerini arttırır. Zeytinyağı, oleik asit adlı yağlı bir aside sahiptir. Bu asit omega 3 yağlarının hücre zarından geçmelerine yardım eder. Eğer hücre zarı, bir kapı ise oleik asit de bu kapının anahtarıdır. Oleik asit, Omega 9 ailesinin bir üyesidir. Elzem yağlı asitlerin emilimindeki artışa ek olarak, oleik asit hücre plazmasına akışkanlık sağlamak için katılabilir. Oleik asit hücre zarı plazmasının akışkan, yumuşak ve dengeli kalmasına yardımcı olur. Eski bir ayakkabı derisi gibi görünen bir yüz ile yumuşak, pürüzsüz ve taze bir cilt arasındaki farkı yaratır. Oleik asit aynı zamanda kötü kolesterol diye de adlandırılan oksidasyonu da azaltır ve ona eşlik eden yaşlanmayı, yani insanın paslanmasını engeller.

Suya Odaklanma
Gençliğin temeli kesinlikle sudur. Sonsuz gençliğin formülü: su için, su için, su için. Su içmezseniz organlarınız ve hücreleriniz işlemez. Yaşamın iksirini içmezseniz cildiniz nasıl yumuşak ve sıkı olabilir ki? Su içmezseniz aldığınız yağı metabolize edemezsiniz, vücudunuzda hücredeki atık maddeleri dışarı atamaz. Deride bir vücut yaşlanmayı tetikler, bu yüzden vücudunuz lezzetli pınar sularıyla tedavi edin, bu idealdir.

SAĞLIKLI VE MUTLU BIONOME GÜNLER

Leyla İnanır